Bir Çay İçiminde Neler Yaşanırmış Meğer…
Yeni bir kitabı okumaya başlamak, yeni bir kapıdan içeriye girmeye benzer.
Bir çay içiminde Türkmenistan’ın sayfalarını çevirmeden önce kapağındaki karakalem resimlere takıldı gözüm.
Yazarın kendi çizgisi olmalı diye düşündüm.
Ayrı bir sanat eseri olan kapağı kaldırınca öğrendim ki genç bir Türk ressamı, Semiha Şahbaz hanımefendinin kitapta anlatılanları özümseyen harikulade çizgileriymiş.
Kitap boyutu, sayfa sayısı tam da kıvamında, dedim.
Kahramanmaraş’ın hangi kalemi var ki şiiri, hikâyesi kıvamında olmasın.
Bu duygularla satırlar arasından Türkmenistan’a yol aldım.
Bir çay içiminde neler yaşanırmış meğer.
Yazarın şiirsi ve munis ifadelerinde bunu hissetmek okuyucuya bir başka huzur veriyor.
Konuyu anlatan zengin kelimeler tasvirleri adeta resmetmiş.
Kitabı okudukça mekânı görme şansı sunmuş.
Bugün Türkmenistan pazarında dolaşıyor olsam, Ahmet Kömeçoğlu kitabı sayesinde hiç de yabancılık çekmem diye düşünüyorum.
“Âlemdeki her şey keşfedilmeyi beklemekte… Yaradan’ın, varlığı, bilmek maksadıyla yaratmasının bir sonucudur bu. İnsan yaratılanı tanıyıp öğrendikçe, bildikçe yaratana ulaşır. Çünkü yaratılmışların en şereflisi insana aşk lütfetmiştir. Sevgiyle yaklaştıkça çilesi artar, sevdikçe yücelir o.” satırlarıyla başlıyor, Bir Çay İçiminde Türkmenistan.
Sayın Ahmet Kömeçoğlu beyefendinin nefis eserini sabah işe gelirken okumaya başladım.
Okudukça sayfaları çoğalsın istedim.
Yayıncısının “keşif” dediği bu eser, okuyucuyu da keşfetmeye sürüklüyor.
Nice unutulmuşluklar, nice farkedilmemişlikler, nice bizi bizden eden sinsi planlar ve nice hasretler serpilmiş sayfalara.
Bazen ince bir hüzün, bazen hazin bir ayrılık dantel gibi ince ince işlenmiş satırlarda.
Bir pazar günü Ahmet Beyle kitap hakkında ki sohbetimiz ne yazık ki bir çay içimi sürdü, keşke bir semaver içimi deseydi de uzun uzun feyz alsaydım.
“Türk ve Türkmen anlaşamıyorsa iki dildeki yabancı sözlerden kaynaklanıyor.” muhteşem tespitiyle başlayan sohbeti, berrak anlatımıyla akılıma nakış nakış işlendi.
“Konu Orta Asya ise herkesin söyleyecek sözü var.” dediğinde benim de ne çok sözümün olduğu aklıma geldi. Oralara gitme görme şansım olmasa da oralar benim yurdum, onlar da kardeşlerimdir, diye düşündüm ömrüm boyunca. Nerede bir Türk varsa orada bir hasretim var benim de.
Ahmet Beyin dediği gibi biz sonradan olma bir millet değiliz, her ne kadar boncuk taneleri gibi parçalanıp dağılsak da her bir tanemiz yine Türk’tür.
Ahmet Kömeçoğlu’nun dediklerinden, bende iz bırakan birkaç cümleyi paylaşmak istiyorum:
– Türkiyeli Türk kadar Türkiye ye sevgi doluydu, Sapar Murat Türkmenbaşı.
– İstedik ki iki devletin tek milleti biribirini tanısın.
– Sömürgeciler, istediklerini, istediklerimiz gibi bize yaptırıyorlar.
– Anadoluya gelirken bilgiyle geldik, bilerek geldik.
– Orta çağ batılılar için karanlık, bizim ise en güzel çağımızdı.
– Biz Orta Asya’dan dilimizle, dinimizle geldik.
– Biz Orta Asya’dan beri Müslümanız.
– Bizim milliyetçiliğimiz, medeniyet milliyetçiliğidir.
– Her toplum yetiştirdiği aydınlarının peşinden gider.
– Köpetdağı’nın iki yanında da Türkmen Türkleri yaşıyor. Kardeşler arasındaki ayrılık sınırını İranlılar, İngilizler ve Ruslar ortak kurdular.
– Eskiden Türkmenler “Düşersen ya da yıkılırsan Türk’e doğru düş.” derlermiş, şimdi bu görüşte değişiklikler oluştu maalesef.
– Her şeye rağmen Türkmenistan’ın en yakın ticari ortağı hâlâ Türkiye.
Soğuk havada ocakta demlenen çayın leziz tadı nasıl ki damaklarda tat bırakıyorsa, Bir çay içiminde Türkmenistan da benim ruhumda öyle iz bıraktı.
Ülkü Taşlıova
http://www.pusulatr.com/haber_4421_ahmet-komecoglu-bir-cay-iciminde-turkmenistan-kitabi-incelemesi.html
Okur Görüşlerine Açık Sayfa