Açtı kitabın kapağını, ‘’şanslı okuyucuma benden bir armağan’’ yazıyordu adının altında. ‘’Şans!’’ dedi ve diğerini aldı eline. ‘’benden şanslı okuyucuma bir armağan’’ yazıyordu bunda da.
Bir yandan kendimle konuşuyorken, diğer yandan da balkona birikmiş karları süpürdüğümün fakında değildim, bir silah sesiyle irkilene kadar. Dallara tünemiş kuşlar birden korkuyla havalandılar. Bir
Koca Hikmet arkalarında yorgun argın, ayaklarını sürükleyerek yürüyor, Ana ise en arkalarında soğuktan titreyen cılız çocuğa bakıp kendine soruyordu: ‘’Allah Allah! Bu gerçekten benim oğlum
Daha ne maniler ne türküler söylenirdi. Her işin, her başın türküsü ayrıydı. Bu yurt görenekli gadındır, gözel nakışlar işler. İşte böyle evladım, bizim zamanımızda gönül
Ortaya çıkan tabloda içler acısı bir durum vardı. Toplamda bir tabanca beş de av tüfeği bulunuyordu köyde. Bu silahlar ile köyü savunulamazdı. Köylüye silah gerekti.
Bir spatula daldırabilsem içime, köşeleri iyice sıyırarak içten dışa karıştırsam şöyle bir güzelce, yanmamak için çeviriversem usul usul, belki durulur içimdeki fırtına.
Yanında donakalmış bir insanın gözlerine doğru elini uzattı ve salladı, hareket yoktu. Bir adım ileriye gitti, kimse fark etmedi. Sağa gitti, sola gitti, biraz koştu
O gün de her zaman ki gibi şıktı, beyaz gömleği, siyah frağı üzerindeydi. Üzerinde olan birde güneşin yakıcı ışıklarıydı, kafasını kaldırıp güneşe baktı, gülümsedi, öleceğini
Tanrının gökte de olduğuna inananlardandı. Evin tavanını hiçe sayarak yukarıya baktı. Önce göğü hayal etti sonra da göğün sahibini. Ona şöyle yalvardı: “Al benden tüm