Eğri Yıldızları
Evdeyken pek çok kez duymuşlardı Türk götürsün seni! bedduasını ve de tüyler ürperten Türk hikâyelerini; bu yüzden hiçbir gönül alma girişimi akıllarını çelemezdi. Ama Türk, boz atı götüreceğini söylediğinde Gergö çocuk kıpırdandı.
Evdeyken pek çok kez duymuşlardı Türk götürsün seni! bedduasını ve de tüyler ürperten Türk hikâyelerini; bu yüzden hiçbir gönül alma girişimi akıllarını çelemezdi. Ama Türk, boz atı götüreceğini söylediğinde Gergö çocuk kıpırdandı.
Anara, babasının çalışma masasında Moskova’ya çekilmek üzere yazılmış bir telgraf gördü: “Sabira, biz geliyoruz” diyordu telgrafta. Küçük kız kalemi eline aldı ve ince bir yazıyla şunları ekledi: “Anne, bizi karşılamaya gel, sana bir kızıl elma getiriyoruz.”
Meftun Frenk hayranlığı hastalığına tutulmuş bir deli midir? Hayır göreceğiz ki o da değil… Bazı sınırlı zamanlarda akıllılık anları görülmesine bakılırsa seyrek nöbeti sıtma gibi aklı gelir gider takımdan olması pek mümkündür.
Mankurt ninniden çok hoşlanmıştı. Rüzgârın sertleştirdiği, güneşin kavurup kararttığı yüzünde tatlı bir yumuşama, bir hoşlanma dalgası görüldü. Onun yüzündeki bu değişmeyi gören ana sevindi, umutlandı.
“Rus orduları topları ile memleket kapılarına dayanmışken, kendi tabutlarını hazırlamakta meşgul olan Türkistan Türklerinin iç kavgalarının belgeseli, destansı bir aşkın romanı.”
İhtiyar bir imparatorluğun yanı başında bulunuyorlar; onun bol meyvelerle ağır bir halde aşağı sarkan dallarına vakit vakit taş atmaktan hoşlanan yaramaz bir çocuk gibi hareket ediyorlardı.
Düğün günü bütün ev halkının ısrarına karşı koyamayarak süslendi, köşeye oturtuldu. İşte, nihayet işte gelin olmuştu! Fakat saçlarını sarı, sapsarı, sırma gibi yapamamış, yapmak istememişti. Çünkü onlar artık siyah değil, beyaz, bembeyaz, ipek gibi idi.
Ben saadeti, yaldızlı konaklarda, şan, şöhret hırslarında, büyük servetlerde aramadım. Çünkü dünya sekenesinin akıllısı, budalası hep işte bu saydıklarımın peşinden koşuyorlar. Ben de bu emellerin çengellerine takılarak bu sürü ile beraber sürüklenmek istemem.
Ben o zaman çocuktum, insanları yaşlarına göre hep babalarım, analarım, kardeşlerim sayardım. Kendi mi de dünyada bir sığıntı, bir çile çekici değil, beklenen bir konuk, dünyayı da Cennet sanırdım.
Nizami, Selçuklu döneminde yaşamış, bir Türk şairidir. Ancak, anlağından süzülen arı, duru düşüncelerini, dönemin koşulları gereği, Fars diliynen yazmıştır. Yapıtlarıyla, toplumun algısına derinlik kazandırdığı gibi, Fars dilinin gelişmesine, sanatsı yönününü ilerlemesine de büyük katkıda bulunmuştur..