Yusuf Ziya Ortaç
Osmanlı yönetiminde, Türk dilinin kasıtlı olarak geriye itilmesi, aşağı görülmesi, bilinen bir durumdu; Türk aydınlarının öteden beri buna karşı çabaları da. Çok düşük olan okuma yazma oranı ve beraberinde getirdiği cahillik karşısında çareler arayan aydınlar, kasıtlı değersizleştirmenin dışında, sorunun kökünün, Türk dilinin yazımından kaynaklı olduğunda birleşmişlerdir. Uzun yıllar boyunca, dilin yapısına uygun yazım arayışları, yalnızca Osmanlı’da yaşayan aydınların değil, dış Türklerin de çalışmalarına temel oluşturmuştur. Cumhuriyet’le birlikte bu çalışmalar ivmelenmiş, 1928 yılındaki değişiklikle, bir sonuca bağlanmıştır.
Alfabe değişikliği, “bir günde alınan bir karar” değildir; derinliği yıllara dayalı bir uzun uğraşın sonucudur. Tanzimat Dönemi diye adlandırılan 1860’lı yıllarda, Şinasi, Namık Kemal gibi, Türkçenin baylığını yazı dilinde de kullanmayı savunan yazarlar, halkın anlayacağı, bilerek okuyabileceği yapıtlar ortaya koydular. Ancak bu çabanın önü, 1890’lı yıllarda etkin olan Servet-i Fünun dönemiyle kesintiye uğradı, dil yeniden ağırlaştırıldı, Arapça ve Farsça tamlamalar arttı, Fransızcacıların da baskısıyla Türkçecilik geriye itildi.
“Osmanlılığın”, “İslamlığın” birleştirici bir payda olmaktan çıktığının iyiden iyiye görüldüğü süreçte, bir başlarına kalan Türkler, her alanda olduğu gibi dilde de ölüm dirim uğraşısına girdiler. Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp, Ali Canip yönetiminde çıkan “Genç Kalemler” dergisiyle, bu dergide 1911 yılında çıkan “Yeni Dil” makalesi, Türk dilinin yolunu düzdü. Dilin, Fransızca gibi sömürgenlerin dillerinden geçen sözlerden arındırılması, Arapça, Farsça tamlamalardan uzak durulması, halkın konuştuğu, yalın, anlaşılabilir bir yazı dili oluşturulması bu dönemden sonra hız kazandı.
Cumhuriyet döneminin hemen başlarında, yönetimsel devrimlerle koşut ilerleyen, toplumsal, ekinsel devrimlerin arasında, 1928 yılında gerçekleştirilen “Harf Devrimi” ile, Osmanlı döneminden beri nerdeyse üç yüz yıldır süren tartışmalar, bir yargıya vardı. Türkçenin, kökenlerinin Türklere dayandığı savı güçlülük kazanan, Latinlerin kullandığı harflerle yazılması, ekinsel devrimlerin en önemlisi olarak yürürlüğe girdi. Türk Dil Kurumunun, 1932 yılında kurulması ile Türk dili, Gazi Mustafa Kemal’in özel çabalarının yanı sıra kurumsal bir desteğe de kavuşmuş oldu.
Osmanlının yıkılışını, Cumhuriyetin kuruluşunu yaşayan kuşak içerisinde pek çok aydın bu yolda, Türkçenin baylığını öne çıkaran, dilin arı duru yalınlığından yararlanan yapıtlar türettiler. Değişimi benimseyen, bu yolda çabaları ile öne çıkan Yusuf Ziya Ortaç, “Akbaba” adlı dergisiyle bu anlayışı önceleyen yazılar yayınladı.
Türk yazınına, değişik türlerde yazdığı yapıtlarıyla katkı veren Yusuf Ziya Ortaç 1895’te İstanbul’da doğdu. İki Türk devletinden birinin yıkılışını, birinin kuruluşunu yaşayan kuşağın çırpınışlarını, umutlu çabalarını, Yusuf Ziya Ortaç yapıtlarında da bulmak olası. Değişimin etkilerini yapıtlarına yansıtan Yusuf Ziya Ortaç; koşuk, öykü, güldürü, görmük, gezi, anı başlıkları altına sığdırdığı verimleriyle, yaşadığı çağı, yazılı kalıt olarak bırakan bir Türk aydını.
Akdeniz’e, Akından Akına, Atamız İçin, Mehmetçik, Kafkas’ta Kalanlar, Tuna Boyu gibi destansı koşuklarıyla anımsanan Yusuf Ziya Ortaç, Faruk Nafiz Çamlıbel, Orhan Seyfi Orhon, Halit Fahri Ozansoy, Enis Behiç Koryürek’le birlikte, aruz yerine hece ölçüsüyle yazan, “Beş Hececiler” diye anılan topluluğun, öncü üyesidir.
Koşukla anılmasına karşın, döneminin koşulları içerisinde öne çıkan toplumsal değişimleri, kuşaklar arası çatışmaları güldürüden de yararlanarak yazdı. Kürkçü Dükkanı, Şeker Osman, Göç, Üç Katlı Ev gibi uzun öyküleri; Şen Kitap, Beşik, Ocak, Sarı Çizmeli Mehmet Ağa gibi kısa yazıları, yazarın yurdunu ve yurttaşını önceleyen yaklaşımını sergiledi. Binnaz, Kördüğüm, Latife, Nikahta Keramet adlı yapıtlarında ise anlatacaklarını, görmüğün olanaklarını kullanarak aktardı. Göz Ucuyla Avrupa, Bizim Yokuş, Portreler, İsmet İnönü biyografisi gibi gezi, anı, içeren yazıları, yazarın betikleri arasında yer aldı.
Yusuf Ziya Ortaç, 11 Mart 1967’de İstanbul’da yaşamını yitirdi.
Okur Görüşlerine Açık Sayfa