Bir Çift Öküz
Türk Kurtuluş Savaşını, Cumhuriyet’in yükseliş dönemlerini yapıtlarına temel alan Samim Kocagöz, halkın günlük yaşamını, cumhuriyet ülküsünün işleyişini, sıradanmış gibi yaşananları yalın bir dille öykülüyor betiklerinde. Kalpaklılar, Doludizgin, Bir Çift Öküz, Bir Karış Toprak, İzmir’in İçinde, Eski Toprak, yazarın uzun öyküleri. Telli Kavak, Sam Amca, Ahmet’in Kuzuları, Yağmurdaki Kız ise kısa öyküler içeren betikleri.
Samim Kocagöz, çocukluğundan beri içinde olduğu dönemin tanıklığını yapan, edildiği izlenimlerle yapıtlarını yazan bir yazar. Bu nedenle öyküleri kurmaca olmakla birlikte, anlatılanlar belgesel gerçekliğinde. Gerek kır yaşamını konu edinen yapıtlarıyla, gerekse Türk Kurtuluş Savaşı öyküleriyle yeni bir çığır açtı. İki ayrı betik olarak yayınlanan (Kalpaklılar – Doludizgin) Türk Kurtuluş Savaşı öyküleriyle, bu türün öncü yazarı oldu. Kemal Tahir’in Yorgun Savaşçı, Tarık Buğra’nın Küçük Ağa öyküleri bu çizginin hemen sonraki verimleri olarak Türk yazınında yer aldı.
Beş bölümden oluşan Bir Çift Öküz, tarımla uğraşan Türkmen, Yörük yaşamı içerisindeki toplumsal dayanışmayı, imece ekinini anlatıyor. Değişimi, yenileşmeyi benimseyenlerle, kendi çıkarlarını toplum çıkarlarından önde görenlerin çatışmaları, on yedi parçaya yayılarak aktarılıyor.
BİR ÇİFT ÖKÜZ'den...
…
Hasan’a Elif’i vermişti. Bu iş olmuş bitmişti. Aldırdığı yoktu Hasan’ın durumuna, tutumuna… Yakup, asıl göçmenlerin işini merak ediyordu. İşte Elmas’ın yanından kalkmış, eşeğine binmiş, gelmiş kesiğin üstüne çıkıp oturmuş, bir cıgara yakmıştı. Önce Hasan, onu görmezlikten gelmişti. Güya işle iyice uğraşıyordu. Bozulan motorun tamirine göz kulak oluyordu. Motor işledi en sonunda, sürücü çıktı traktörün üstüne, sürdü gitti pulluğu; makinist de aletlerini alıp, karşıdaki gaz varillerine doğru yürüdü. Tarlanın sahibi göçmen, karısı, iki yetişkin oğlu ile, bir defa aktarılmış, tırmık çekilmiş tarlada, traktörün önünde tohum saçarak koşuyorlardı. Traktörün bir ara bozulması işlerine yaramıştı: bir hayli yeri tohumlamışlardı. Şimdi, pulluk tohumu kapatıyordu.
Hasan, iki yakasına bakındı. Yakup’u görmüş gibi şöyle bir toparlandı. Ağır ağır yanına geldi:
“Hoşgeldin Yakup Emmi,” dedi, eğildi, elini öptü. Bir vakit şaşkın şaşkın ayakta ne edeceğini bilemedi. Yakup, onun heyecanını yatıştıran bir sesle:
“Hoş gördük Hasan oğlum; hele seni böyle işe girişmiş görünce, gönlümüz bir daha ferahladı. Çök bakalım yamacıma: E.. Nahalsın bakalım?”
“Sağlığına duacıyım Emmi. Gördüğün gibi göçmenlerin işini bitiriverdim. Akşama kalmaz, ekim işini bitiririz.”
“Akşama dek biter mi ola?”
“Topu topu iki yüz elli dönüm tarla. Yirmi traktör birden çalışıyor, dağ dayanmaz akşama dek. Bir kulak ver emmi, şu ovadaki motor sesine…”
Kulak verirmiş gibi boynuna uzattı, başını kaldırdı Yakup, gülümsedi:
“Gerçekten bir uğultudur gidiyor ki deme gitsin… Neredeyse köyde, hanayında kaykılmış oturan, keyifli çubuk içen bubana dek varacak bu ses…”
“Çoktan varmıştır. Müzevir Çok… Az buçuk kızar, sonra unutur.”
“Dediğin gibi bu sefer bu işi belki unutur. Hey! Görmeliydin Hasan, bubanı bir terlettim, bir terlettim ki… Önce surat astım, sonra iyicene nazlandım. De ülen önüne bakma. Utanma. Ben yaşlı bir adamım, açık konuşurum. Oğlum Ali, sözü bana bıraktı. Ben de bubanın hatırına değil, senin hatırına bu işe razı geldim. Elif’i sana yakıştırdım. Neden yakıştırdım biliyor musun? “
Hasan önüne bakarak sözü çevirmek istedi:
“Gözü kör olsun, pamuk mibzeri ile buğday ekilmiyor. Buğday mibzerleri de yıllardan beri kullanmaya kullanmaya dökülmüş parçalanmış. Yoksa şu göçmenlerin işi daha çabuk biterdi. Böyle pulluk önünde koşuşmazlardı…”
Yakup güldü:
“Sorduğuma ben karşılık vereyim: Ko terlesin biraz imansızlar. Tohumlarını ekiyorlar. Elbette koşunacaklar… Elif’i sana bu yüzden uygun gördüm Hasan! Fakir fukaraya göz kulak olduğun için… Yürekli bir Yörük oğlu olduğun için… Sana Yörüklük, nasılsa bubadan atlayıp atadan gelmiş. Bak sana eskilerden biraz söz edeyim oğlum: Bizim çok eskiden toprakla alışverişimiz yoktu. Bilirsin sürlerimiz de yaşıl yaylalardan yaşıl yaylalara, yaşıl yaylalardan kır ovalara konar göçerdik. Her Yörüğün davarı, sürüsü vardı kendine göre. Ama hepsi birlik dolaşırdı yaylada, ovada. Oymağın, obaların işleri bir elden yürütülürdü. Malımızı satarken elbirliği ettiğimiz gibi, malımızı beslerken de elbirliği ederdik.
Çok eskilere gitmeyelim, senin gerçekten Yörük Ağası, oymak beğimiz bir büyük emmin Ali Ağa vardı. Adaleti, eski padişahların adaletinden baskındı. Olup bitenleri bilirsin, bubanın nasıl oymaktan obadan koptuğunu, bizi de kandırıp topraklandığımızı hep bilirsin. O koca oymağın nasıl dökülüp dağıldığını da bilirsin… Ama sana hatırlatmak istediğim bir şey var Hasan oğlum, yüreğimiz dağılıp dökülmedi. Mustafa Kemal Paşa’mız, Allah’ın izni bileğinin gücüyle önce Osmanlıyı bozdu dağıttı, sonra da düşmanlarımızı. Yörüğün, Türkmenin, Sünnin, Şiinin, hepsinin Türk oğlu Türk olduğunu dünyaya, sağır sultana dek duyurdu. İşte onun bu aklını sezdiğim gün, tüfeği kaptığım gibi gönüllü olaraktan yanına, savaşa vardım. Benim gibi aklı erenler de hep böyle yaptılar. Sonunda Osmanlının Anzavur Paşasını bozduk, perişan ettik, oradan döndük yedi düveli İzmir’den denize döktük.
Hasan oğlum, bu iş sağlam yürümektedir. Sen, vatan cephesiymiş, şuymuş buymuş diye hiçbir şeye kulak asma. Mustafa Kemal Paşa’mın borusu hâlâ her yakada ötmektedir. Neden dersen, Kemalpaşa, yürekli evlatlar bırakmıştır bu ülkede. Sana en yakın bir örneğini deyivereyim: Rüstem meselesinde jandarma yüzbaşısı delikanlı oğlumuz, bana neden inandı? Göksümde Mustafa Kemal Paşa’nın verdiği madalyamı görünce neden ayağa kalkıp beni buyur etti? Çünkü o da Mustafa Kemal Paşa’mızın torunu olduğundan. Rüstem’i yaka paça içeri attı. Kemal Paşa, çiğ işi sevmezdi. Onun yetiştirdiği delikanlılar da sevmiyorlar; neden dersen, onlar da Mustafa Kemal Paşa’dan ders aldılar.
Ben cahil bir adamım Hasan oğlum, velakin seksenini bulmuş bir kişiyim, çok şükür tanrıya, daha birkaç yıl ölmeye niyetim yok. Dur hele sözümü kesme, şaşırırım… Şu cahilliğimle, dönen dolaplardan anlıyorum ki, şimdilik biz ne kadar dirensek, Mustafa Kemal Paşa düşmanları ağır basmakta. Göreceksin, yarın bir gün Rüstem mahpus damından çıkıp gelecek. Daha öte neler olabilir kestirilemez… Şehirdeki aslan yüzbaşım deli divane olacak bu işe emme çaresi yok.
Sana bir (velakin) daha çekeyim: Günün birinde yine Kemal Paşacı bizler öne geçeceğiz. Öğüdüm odur ki oğlum, her bir oymağın, obanın temeli olan Türklüğün törelerinden şaşmayacaksın. İster şu göçmenler gibi Bulgarya’dan gelsin, ister Konya’nın Bozkırından gelsin, her bir Türk’ün elinden tutacaksın. Bu Yörüklüğün, Türklüğün şanındandır. Ağa da olsan insansın be oğlum, insanın da bir canı vardır. Kefenin ise cebi yoktur. Yörük töresinde neymiş, nasılmış işler? Davar, sürü birlikte otlarmış kimin olursa olsun… Toprakta bu iş niçin böyle yürütülmesin? Şu göçmenlerin toprağına takım taklavatı ile iki traktör yeter artar bile… Böyle her zaman vakit geçirecek değiller ya, vaktinde ekerler. Sonracığıma sen dayanıversen, gelen yıla pamuk bile ekebilirler. Neydi adı şu bizim Söke’deki mallarımızı satan birliğin?”
“Tarım Satış Kooperatifi.”
“Gördün mü bu işlere hem aklın eriyor, hem de dilin dönüyor. Ne olur sanki şu göçmenlere bir tarım ekim bilmem nesi kuruversen? Gücün yetmez mi?”
Hasan, gülmeye başladı:
“Haydar Öğretmenle de bu işi konuştuk, üstüne bastın Yakup emmi. Gelgelelim bir mazaratı var bu işin.”
“Neymiş mazaratı?”
“Devlet kooperatif kurarsa iyidir, devlet işidir. Şehirlerdeki memurlar ev yaptırmak için bankalarla birlik kooperatif kurarsa yine ziyanı yok. Amma velakin biz köyde tarım işinde bu haltı edecek olursak, önce babam bizi gomünist diye ihbar eder. Yoksa iş kolay: Göçmenlere her vakit iki traktör almak benim için bir gece bara gitmeye bedeldir. Şimdiden geri böyle bir halt etmek Elif’e karşı saygısızlık olur ya, ya hani söz gelişi söyledim. Başkaca bir çare de bulunur…”
Bu sefer Yakup, sakalını çekiştire çekiştire güldü:
“Ülen genç değil misiniz, cahillik paçanızdan akıyor… Burnunuzun dikine gidecek ne var? Göçmenler için bilmem ne kurdum denir mi? İki motor hibe ettim der, işin içinden çıkarsın… Aslında bu bilmem neyi…”
“Kooperatifi”
“Ne boksa… Devletin kurması gerek şu göçmenlere…”
“Hele şu ekinlerini bitsin bakalım göçmenler, o zamana dek bir şeyler düşünürüz.”
“Aferin Hasan oğlum benim, aferin…”
…
s.147-151
Okur Görüşlerine Açık Sayfa