Title Image

Türk Halk Edebiyatı

İgnas Kunoş
Ignác Kúnos

Türk Halk Edebiyatı

Büyük ölçekli, tümüyle kazanç odaklı tasarlanmış alışveriş yerlerinde, aynı düşünceyle konumlandırılmış betik satış alanları var. Betik yanında, silecekli gözlükten, kışlık kalem başlığına çenli yokluğu alıcısında yoksunluk duyumsatan ancak gerekliliği tartışmalı pek çok tüketim ürününün satışı yapılıyor.

 

Buralarda betik, yalnızca bir pazar ürünü; içeriğinden, taşıdığı kültür değerinden çok satılabilirliği önemli. Okurun istediğinden önce, istenilenilenin okunmasına olanak sağlayan, çok satanlar, yeni çıkanlar gibi, kimi ölçütlere göre dizilmiş yapıtların, belirli sürelerde satışa sunulduğu yerler. Çizilen çizginin dışına çıkan, ne okuyacağına özü karar veren bilinçli okurlar için çok uygun yerler değil.

 

Güzellik Gizlidir

 

Yol üzerlerinde, sokak aralarında betik satılan, görece küçük yerler, çeşitlilik adına daha gelişkin. Buralarda da sergenlerin en görünen yerleri, pazarlamaya uygun, sabun köpüğü gipi gelgeç ürünlere ayrılmış olsa da, bakış açısının altında ve üstünde kalan katlarda, eskiden beri var olanlar yapıtlar, uzun süre yer alabiliyor.

 

Gülümseten bir  yaklaşımla, orta boylu bir kişinin, yanında kısa ve uzun boylu kişilerle birlikte bu sergenlerin arasında dolaşması, betik seçiminde önemli bir ayrım oluşturabilir. Çünkü görüntüden çok içerikle ilgili olanlar için değerli yapıtlar, “göze sokulan” düzeyin dışındaki sergenlerde. Ötgen Günler, Eğri Yıldızları, Taymis Kıyıları gibi Türk okurunu ilgilendiren içerikleriyle onlarca, binlerce yapıt bu arada kalmış yerlerde.

 

Gözönündeki sergenlerde gösterilmeyen değerli betiklerden biri de, Macar Türkolog İgnas Kunoş’un, Türkçenin izinde geçen ömrünün, yazın dünyasına armağanı olan bilgilerle dolu “Türk Halk Edebiyatı” adlı yapıtı. Kunoş’un içten ve tutkulu yaklaşımıyla anlatılanlar, betiği değerli ve önemli kılıyor. Yazarın gözlemlerini, derlemelerini yine yazarın özgün biçemiyle okuma tadını yakalamak isteyenler, betikçilerde harcayacakları küçük bir çabayla büyük bir kaynak elde edebilirler.

TÜRK HALK EDEBİYATI'ndan...

“Bir varmış, bir yokmuş, Allah’ın kulu çokmuş. Ben daha çok genç bir şehir mekteplisi iken orta halli bir amcam varmış… Bu amcam, makinistlik edermiş. Yaz aylarında, taşralarda gezer, çiftliklerde harman savurtur ve makinelere bakarmış.

 

Günlerden bir gün, henüz onyedi yaşında bulunduğum ve Debretsen şehrinde liseyi bitirmekte olduğum sıralarda, Boğdan memleketinden yeni dönen amcam bizi ziyarete geldi.

 

Hoş beşten sonra, kahve çubuk içerek gezdiği memleketlerin türlü-türlü âdetlerini, söyledikleri (konuştukları) dilleri birer-birer anlatırken en ziyade beğendiğim insan cinsi ve en kolay öğrendiğim insan dili, Türk ve Türkçedir, dedi.

 

Meğer o vakitler, Boğdan memleketi Türk hükmü altında imiş.

 

“Bu dediğiniz Türk dili nasıldır?” diye sordum.

 

“Hem söylenişi güzel, hem öğrenmesi kolay bir dildir!” cevabını aldım.

 

Güzelliğinin ve kolaylığının neden ibaret olduğu sualine cevaben:

 

“Telaffuzu bizim Macar dili, âhengi bizim dilimizdeki âhenk gibi olup, sözlerinin çoğu da dilimizde var…” dedi.

 

Sordum: “Meselâ, ne gibi?”

 

“İşte onların kapısı, bizde kapı; onların elması, arpası, teknesi, baltası; bizde de elma, arpa, tekne, baltadır. Türk bekârı, civanı, Macarca betyar, jivani; bıçak, Macarcada bıçaktır.

 

Çizme, çizma; pabuç, pabuç; kalpak, kalpag; Türklerin devesi, delisi, haracı, kayısısı, katranı, bizde de teve, deli, haraç, kaysın, katrandır.

 

Onlarda kepenek bizde köponyek; onlarda pide, bizde pite; onların sarması, dolması, bizde de sarma, dolmadır.

 

Koçana, levende, mahmura, ormana, keçiye bizde koçan, levente, mamur, orman, keçke deriz. Tabur Macarca tabur, tepsi, tepşi; tezek, teüzekdir.

 

Onlarda cep, bizde jep; ata, atya; ana, anya; tavuk, tabyuk; arslan, aruslan; bağa, beka; boğa, bika; çadır, şatur; çah, çaht; çarık, şaru; çok, şok; küçük, kiçi; kazan, kazan; kaç, koş; dana, tino; kendir, kender; toklu, tokluv; satıcı, satuç; sakal, sakal; öküz, ükür ve bunlara benzeyen daha neler neler…”

 

Amcam, ikiyüzden fazla kelime sayıp söylerken, zaten evvelden beri pek çok dil meraklısı olduğumdan dikkatim gayet arttı. Amcam:

 

—Oğlum, Lâtince, Rumca öğreneceğine Türkçe öğren. Türk milleti bize en yakın bir millet olduğu gibi, Türk dili de bizim dilimize pek yakın bir dildir. Türkçeyi öğrenecek olursan hem Türklere, hem kendi vatanına hizmet etmiş olursun…. dedi.

 

Amcamın bu sözleri üzerine, derinderin düşünmeye başladım. Vakitler de, masallarınki gibi tez geçer…”

EDE YAYIMCILIK

bilgi@edekitap.com

Bizler öykü anlatıcılarıyız. Bu bizim genlerimizde var. Öyküleme ilgi çeker, yaşam biçimlerini tanıtır; okuyanda, dinleyende görkemli ortak tin yaratır. Binlerce yıldır biriken öykülerimizi, yaygın iletişim alanları için yeniden tasarlarız. Özüne uygun geliştirir, etkileyenleri göz önünde bulundurarak güncelleriz. Biz, EDE’yiz. Değer üretiriz.

Okur Görüşlerine Açık Sayfa

Yorumlayınız