Şık
Hüseyin Rahmi Gürpınar, bilinen kırk bir romanıyla Türk yazınında kendine özgü biçem oluşturma başarısı gösteren Türk öykücüsü. Yapıtlarında, söyleyeceği çoğu sözü yarattığı kişilere söyleten yazarın, vaz geçilmez özelliği, tüm olayları gülünç yanıyla aktarmasıdır.
Yazarın ilk yapıtı Şık, “Beyoğlu’nda Bir Metres”, “Drol”, “İki Sarhoş Külhanbeyleri”, “Canavar”, “Canavara Hücum”, “Zarar ve Ziyan Tazmini”, “Bir Bela Daha”, “Bir Şık Daha”, “Ahbap Beliyyatı”, “Tepebaşı Bahçesi” adları ile on bölümden oluşan bir romandır.
“Biçimsel Batıcılığa” öykünenlerin eleştirildiği “Şık”, Türk geleneklerinden uzaklaşarak gülünç durumlara düşen, Manas destanında Közkaman diye görünen, özüne yabancılaşmış, o günlerdeki söylenişiyle alafranga, züppe ve dejenere kılıksızları anlatıyor.
Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın ilk romanı olan “Şık”, yazarın “Efendi” diye andığı Ahmet Mithat Efendi’nin çıkardığı Tercüman-ı Hakikat adlı gazetede 1888 yılında bölümler halinde yayınlanmış, bir yıl sonra betik olarak, Kırık Anbar matbaasında basılmıştır.
İstanbul doğumlu Hüseyin Rahmi Gürpınar, 1864 – 1944 yıllarıa arasında geçen ömründe, yazdığı tüm yapıtlarının konularını da İstanbul yaşamı içerisinden seçmiştir.
ŞIK'dan...
“Madam Potiş’in tarifi üzerine araba (…) Sokağı’na kadar gidip orada bulunan bir büyük lokantanın kapısı önünde durdu ki saat dahi hemen bire yaklaşmıştı. Bu lokantada Baba Perdriks namında bir Fransız’ın idaresinde bulunan yemek salonu epeyce büyük olduktan başka “seven çift” tabir edilen âşıkla âşıkaların tek başlarına serbest bulunabilmeleri için hususi kabineleri dahi vardı. Bizim Şöhret’le Potiş kabinelerden birini seçtiler.
Lokantacı Baba Perdriks, bunların vürudlarını görünce epeyce bir telaşla karşılamaya koştu çünkü Potiş ne zaman böyle soyulmaya uygun, Şöhret akılda bir müşteriye çatarsa çok masrafa sokmak için genellikle Perdriks’in lokantasını seçerdi. Yenilip içilen yemekler ve meşrubatın Şık tarafından akçeleri ödendikten sonra lokantacı ile Potiş beyninde ayrıca yeni bir hesap daha görülüp Potiş’in payı ayrılıyordu.
Bu akşam lokantanın geniş yemek salonu hayli kalabalık olup oturacak pek az boş mahal kalmış, yemek masalarının hemen cümlesi işgal edilmişti. Ortalıkta birçok sözler, kahkahalar duyuluyor. Her kafadan bir ses çıkıyor. Bunların birleşimi epeyce büyük bir uğultu suretini alıyordu.
Şöhret’le Potiş kabinelerine kapandıktan sonra sokakta geçirmiş oldukları felâketten dolayı heyecandan kaçmış olan iştihalarını davet için bir hayli sakız rakısı parlattılar. İkisinde de kafalar dumanlandı. Kafalar dumanlanıp döndükçe kadehler de dolup dolup boşalıyordu. Bunlarda aranılan derecenin pek üstünde bir neşe hasıl oldu. Birbirlerine olan şiddet-i sevdalarını tarif için kendi fesahat ve talakatlarının müsaadesi derecesinde söylemedikleri söz bırakmıyorlardı.
Gide gide arz-ı suz-ı derun etmek hususundaki şiddetleri bir mertebeye vardı ki meze ve içki getirip götürmekte bulunan garsonların mahremiyetinden çekinmek ihtiyatını dahi bertaraf ederek buseler teatisi derecesine varmak ve biraz daha ileriye bile geçmek mertebesinde serbestlendiler.
Efendisiyle hanımı böyle birbiriyle meşgul iken Drol’ün de ne yapmakta bulunduğunu merak etmez misiniz? Bu hikâyenin en büyük aza-yı vakasından birisi Drol’dür. Bunun her hâli, her tavrı daima merak olmaya layıktır.
Aç köpek lokantaya girdiği dakikadan beri yemek kokusunu koklama ile gözleri cam gibi parlayıp kudurmuşa karip bir hâl kazanmıştı. Madam Potiş, köpeğin meze için getirilen yiyeceklere atılmak hususundaki niyetini bakışından anlayarak sık sık Şöhret’in bastonunu gösterme ile hareketinin önünü alıyor idiyse de biraz sonra Drol yiyeceklere atılamamaktan dolayı büyük bir üzüntüyle öyle bir feci surette ulumaya başladı ki büyük salondaki müşteriler kâmilen taciz oldular.
İş yalnız Drol’ün ulumasıyla da kalmayıp sokaktan bu yabancı ulumayı işiten köpekler cümleten lokantanın önüne birikip bir büyük avave ahengi dahi hariçten gelirdi. Garsonlar birkaç defa sopalar ile çıkarak köpekleri dağıtmaya mecbur oldular.
Kadehlerin adedi arttıkça Potiş bastonla köpeğe karşı olan kumandasını iyilikle ifa edebilmek iktidarını kaybeylediğinden Drol fırsat düştükçe meze tabaklarını silip süpürmekte asla kusur etmiyordu.
Doğduğundan beri karnı doyunca yiyecek yemek bahtiyarlığı ne olduğunu bilmeyen zavallı hayvan bir iki meze kırıntısıyla doymak şöyle dursun, bunları yedikçe açlığında, iştihasında büyük bir şiddet peyda oluyordu.
Köpekte her histen ziyade bulunan koku alma yardımıyla anladı ki en âlâ yemek kokuları bulundukları kabinenin haricinden gelmektedir. Drol, efendisiyle hanımının kendi hakkında göstermekte oldukları kayıtsızlıktan yararlanarak köpeklere mahsus olan bir çeviklikle, garsonların girip çıkmakta oldukları bir vakitte kendini kimseye sezdirmeksizin büyük salona çıktı.
Geçişini hiç bildirmeden masa diplerinden yürüyüp kokunun peşine düşerek garsonların yemek getirip götürmek üzere girip çıkmakta oldukları bir kapıdan içeri daldı.
Burası şişesi islenmiş bir ufak lamba ile yarı karanlık bir hâlde aydınlatılmış dar bir yerdi. Salonun kapısına karşı olan duvarda, insanın göğsüne varacak kadar bir yükseklikte, mutfakta pişen yemekleri dışarıya vermek için büyük bir daire şeklinde açılmış bir delik, bu deliğin önünde dahi yemek tabaklarının konulduğu bir raf bulunuyordu.
Drol buraya girdiği esnada içeride kimse yok idi. Aşçı ısmarlanan beş altı kap yemeği garsonların gelip almaları için deliğin önündeki rafa dizip çıngırak çalmıştı. Drol buraya girince etrafı bir kollayıp derhâl raf üzerindeki tabakların yemek ile dolu bulunduğunu keşfetti. Hemen, bir hamlede rafa atlayıp birkaç saniye zarfında tabakların kimisinden yiyip ve kimisini döktükten ve bazılarının içine dahi ayaklarını sokup çıkardıktan sonra oraya doğru gelmekte olan ayak patırtılarını duyunca bir anda kendini raftan aşağı atıp tahtanın altına büzülerek renginin siyahlığı ile karanlık derununda kendisini kaybeyledi.
İki garson gelerek yemekleri birer birer salona götürüp müşterilere dağıttılar. Malum a! Böyle kalabalık bir yemek salonuna hizmet eden garsonlar, kartvizite bakarak bir tabağı müşteriden götürürken başlar iki müşteriye yönelik olarak ya hesap veya isticvap ile meşgul olduklarından ellerindeki yemeklere pek de dikkat edemezler.
Salonun ortasında bulunan tıknazca bir Mösyö, ısmarlamış olduğu piliç kızartmasını bir kere çatal ile karıştırdıktan sonra:
Mösyö — Garson!
Garson — Geliyorum efendim.
Mösyö — Çabuk!
Garson — Buyurunuz efendim.
Mösyö — Bu piliç kızartmasını benden evvel biri yemiş. Herif hiddetle gözlerini açarak; Söyle bakayım, kimin artığını bana yedirmek istedin?
— Artık mı? Aman efendim, merhamet…
— Artık mı diye hâlâ soruyorsun öyle mi? Bir kere eğil de dikkatli bak! Şu pilicin dişlenmedik bir noktası kalmış mı?
Garson mahcubiyetinden söyleyeceğini şaşırıp kalmışken sol taraftan kalın bir seda:
— Garson!
Bu sedayı müteakip biraz ötede bulunan mösyönün biri ağzına henüz bir kaşık almış olduğu haşlamayı iğrenerek yere tükürerek tabağı gazın ışığına doğru kaldırıp iyice muayene ile uğraşmakta olduğu hâlde kısık bir seda ile:
— Garson! Garson! Garson!
Zaten şaşırıp alığa dönmüş bulunan garsonlar, bu çağıranlara meram anlatmaya vakitleri olmadığı hâlde kimi ince kimi kalın fakat hepsi mütehevvirane sedalar ile birkaç yönden birden şiddetli şiddetli “Garson!” çağırışları işittiler.
Lokanta sahibi Baba Perdriks ile garsonlar hangi tarafa koşacaklarını bilemeyip ellerini oğuşturarak kimi getirilen sütlacın içi çorba gibi karıştırılmış olduğundan, kimi kompostonun içinde çamur bulunduğundan şikâyet eden müşterilere karşı ne cevap verecekleri hususunda şaşkın kaldılar. Hele evvelce tavuk tüyleri olan sepete ayak atarak yapışan tüyleri bir ekmek kadayıfının üzerine naklile yapıştırmış olan Drol’ün en önemli eseri bu mahareti sayılabilirdi.
Baba Perdriks şaşkın şaşkın garsonların yüzlerine bakıp bu nazar ile “Hainler, bu rezaleti bu kadar müşteri nazarında beni rezil etmek için kasten mi yaptınız?” demek istediği anlaşılıyordu.
Zavallı garsonlar ise bu hâle Baba Perdriks’ten çok şaşıp kalmış olduklarından hepsi birbirinin yüzüne hayret ima eder bir surette bakışıp kabahati yekdiğerinin üzerine yükletmek istedikleri anlaşılıyor idi.”
Okur Görüşlerine Açık Sayfa