Title Image

Yorgun Savaşçı

Kemal Tahir
yorgun savaşçı

Yorgun Savaşçı

Kemal Tahir adını, asıl adının yerine kullanan yazar, öbür yapıtları gibi Yorgun Savaşçı betiğini de bu adla yayımladı. İsmail Kemalettin Demir, 1910-1973 yılları arasında yaşadı. “Yıkılış”tan “Kuruluş”a evrilen olağanüstü dönemlerin öteki aydınları gibi önceliği yurdu, yurttaşı oldu. Yapıtlarında, geçmişe dönük belgeselciliğin izlerinin yanısıra, süregelen sorunlara çözümler üreten, gelişkin bir gelecek kurgusu etkin oldu.

 

Kemal Tahir, Yorgun Savaşçı’da, Osmanlının yenilgilerle dolu sonunu yaşamak zorunda kalan tinsel çöküntüdeki kuşakların, Türk Kurtuluş Savaşı sürecindeki değişimlerini, tutum ve davranışlarını, sürecin en kırılgan dönemini temel alarak aktardı.

 

Mondros Mütarekesiyle başlayan işgal dönemi; işgale karşı yurt savunmasının adım adım yengilerle sonuçlandığı, Türk Ulusunun egemenliğinin, tüm işgalcilerce yeniden kabul edildiği zorlu dönem, Yorgun Savaşçı’nın öykülenme aralığını oluşturdu.

YORGUN SAVAŞÇI'dan...

Yıl 1915…
Ocak ayının 15’i…
Bir mübarek cuma günü…
Bilir misiniz bu tarihi?

Gözlerini kırpıştrarak hatırlamağa çalıştılar. Patriyot «Hayır» derken Halil paşayla Cemil aynı zamanda, karşılık verdi:
— Kanal seferinin başladığı gün…
— Yalnız kanal seferinin başladığı gün değil… Acıklı bir raslantıyla Sarıkamış felâketinin de bittiği gündür bu gün…

 

Kar cehenneminde yüz bin ölünün üstüne, dünyanın en kanlı perdesi inerken ateş cehenneminde yalnız dokuz tanesi Alman, Yirmi beş bin Türk delikanlısının önünde bir başka perde açılıyor! Kıratın üstünde dördüncü ordu komutan Bahriye Nazırı büyük Cemal paşa… Bu kır at, Osmanlların padişahı, islâmların halifesi beşinci Sultan Mehmet, Mısır’ı almak kavliyle armağan etmiş Cemal paşaya…

Ordu karargâhı Birüssebüden kalkıp üç yüz kilometrelik kuş uçmaz kervan geçmez Tih çölüne girecek…

 

Güneş batmak üzere… Yarısı kumlara gömülmüş bile… Geri kalan yarısı kubbeli bir zafer takı gibi… Yüz adım ileride, iki yanında iki nöbetçi gölgesi gibi… Kumandann iki adım solu gerisinde… Kurmay başkanı… Altı adım aralıkla iki yaver… Yirmi adım sonra, karargâh subayları… Bunların içinde bir doktorla bir de veteriner var. İşin zoru… Komutan hep aynı hızla gitmiyor, aklından geçirdiklerine uygun olarak eşkinden apansız hızlıya kalkıyor. Geridekiler saygı aralıklarını korumak için mahmuz dokundurup gem kısarak uğraşıyorlar.

 

Bu çalkantılı takımın on adım gerisinde ordu karargâhı filâması…

Artık ona filâma demiyeceğiz!

Kızıl elma yolunun ışığı…

Oğuz hanın kurt buyruğundan kutsal tuğu…

En arkada, şimdilik, savaş mavaş olmadığı için, atlı takımı…

 

Halil paşa elini kaldırdı:
— Atıyorsun domuz farmason… Uyduruyorsun!

Cemile döndü:

— Uyduruyor değil mi?
— Bilmem paşam!… Biz, kolorduyla iki konak ilerdeydik.
— Neydi toplarınız?
— İkisi dağ, beşi sahra yedi batarya… Bir de 15’lik ağır obüs…
— Nasıl geçirdiniz çölden bunları?..
— Obüslere sekizer manda koştuk!..
— İşe yaradılar mı bari?
— Eh… Doktorun eğlendiği dürbünü kazandırdı bize obüsler… Von Kres paşanın dürbününü…
— Gemi batırıp kanal mı tıkadın?
— Hayır!..

 

Cemil gönülsüz gönülsüz anlattı:
— Kanalı Tasum’dan geçecektik. Timsah gülünde iki zırhlı vardı. Biri İngiliz Hardinç, öteki Fransız Röken. 2 Şubatı 3 Şubata bağlayan gece yarısı yapılacaktı saldırı… Öğleden sonra kum fırtınası çıktı, plânı bozdu. Baskın yapmak niyetinde olduğumuzdan nakliye gemilerine ateş açmadık. Birlikler kanala dört yüz metre sokuldukları zaman saat gecenin üçünü geçiyordu. Karşıdan köpek ulumaları duyuldu. Işıldaklar kum yığınlarını aralıksız tarıyor. Saat 3.20 de ilk düşman ateşini sağ kanattan aldı birlikler… Tombazlar suya ateş altında sürüldü. Saçlar inceydi. Ağır makinalı mermilerine dayanamadı. 71 inci alaydan iki tombaz 73 üncü alaydan da ancak bir tombaz karşı kıyıyı tutabildi. Birkaç kere «Allah Allah» sesi duyuldu. O kadar…

 

Geri kalan tombazlar, bizim kıyıda, ya da kanalın ortasında batırıldı. Biz kıvranıyorduk. Ağır obüs bataryasına ateş emri ancak sabahleyin saat sekizi on geçe verildi. Hardinç’i vurduk. İkinci atışta bacası koptu. Sonra bir sarı duman yükseldi. İngiliz demirini bırakıp savuştu. Bu kez topları Fransıza çevirdik! Aramız sekiz kilometreydi. Batarya eski olduğu için Fransıza yetişemiyorduk. Röken, hesapta olmadığı halde, ağır toplarıyle ateşe başlamıştı.

 

— Neden hesapta yok?
— Almanlar demişler ki, «Donanmanın ağır toplarını kullanamaz düşman… Çünkü sarsıntıdan iki yandaki kumlar, göçer, kanalı tıkar» demişler. Oysa, bal gibi ateş açtı 28 likler, kumlar da yıkılmadı. Röken uçakların yardımıyla ateşini düzeltip bizi buldu. Sekiz mermi önümüzden arkamıza doğru kum tepesini taramağa başladı. Gündüz ortası yer değiştirmek imkânsızdı. Bereket versin mermilerin çoğu kuma saplanıp kalıyordu. Saat dokuzda sustuk.

— Siz mi sustunuz, düşman mı susturdu?

— Biz sustuk!..

EDE YAYIMCILIK

bilgi@edekitap.com

Bizler öykü anlatıcılarıyız. Bu bizim genlerimizde var. Öyküleme ilgi çeker, yaşam biçimlerini tanıtır; okuyanda, dinleyende görkemli ortak tin yaratır. Binlerce yıldır biriken öykülerimizi, yaygın iletişim alanları için yeniden tasarlarız. Özüne uygun geliştirir, etkileyenleri göz önünde bulundurarak güncelleriz. Biz, EDE’yiz. Değer üretiriz.

Okur Görüşlerine Açık Sayfa

Yorumlayınız