Türk Yazınında İlk: Eylül
Türk yazınında ilk tinsel roman olarak kabul edilen Eylül (1899), yazarın da ilk yapıtıdır. Mehmet Rauf, romanla başladığı yazın yaşamında şiir, öykü ve tiyatro oyunlarından oluşan pek çok yapıt üretti.
Türk yazınında ilk tinsel roman olarak kabul edilen Eylül (1899), yazarın da ilk yapıtıdır. Mehmet Rauf, romanla başladığı yazın yaşamında şiir, öykü ve tiyatro oyunlarından oluşan pek çok yapıt üretti.
“Kardeşim, beyhude ve kötü şeylerin sahasını bırak, gerçekleri kavrayıp, elde etmeğe bak! Ne bu dünya bizim için bir sonsuzluk evidir, ne de insan cihanda yenilmeyecek gibidir.”
Kişiliğin örselenmesi yahut sarsılarak oluşması sürecini, özgür bir ruhla gözlemleyen ve yorumlayan öyküleri, öldüğü yıl yayımlanan, Göç Zamanı adlı betikte yer aldı.
Rize’de çaylıkların arasında sessizce yatan, büyük hesap gününü bekleyen ata, dede kabirleri vardır. İnsana bir garip gelir önce bu. Her gün burun buruna, yan yana geçmişinizle birlikte olmak nasıl bir duygudur, anlamakta zorlanırsınız.
Balkan Bozgununun ve Birinci Dünya Savaşı yenilgisinin, ruhları acıyla beslediği korkunç ve çaresiz zamanlarda Faruk Nafiz Çamlıbel, ezinç gönlünü şiirle avutmayı, yurdun karanlık ufkuyla bunalan yanık yüreklere sözle umut olmayı seçer.
Bir memur bulur da kapıyı açtırırım diye, istasyona indim. Biraz yürüyünce lüks tren hiçbir düdük çalmadan hareket etti. Koşmak, trene yetişmek istedim. Ama koşamıyordum. Ayaklarım sanki tutmuyordu. Olduğum yerde çivilenmiş gibiydim. Baktım, lüks tren, içinde ışıklar ve sessizlikler taşıyarak, yağmurla birlikte uzaklaşıp gitti.
Ömer Naci’nin hayatının anlatıldığı yorumda, ”Onu dinlediğiniz zaman görürdünüz ki yaşayan ferde ait her türlü ihtiraslar Ömer Naci’nin ruhundan kovulmuştur.”
Helene Carrere d’Encausse’nin, Puşkin’in, "Rusya Tamamlanmamıştır" vecizesinden hareketle yaptığı inceleme, Rusya’nın değişmeyen özelliklerini tahlil ediyor.
Birinci Dünya Savaşı’nda Halife tüm İslâm âlemini İtilaf Devletleri’ne karşı kıyama çağırdığı halde hiç biri kılını kıpırdatmadı.
Yaşamı değerli kılan törenin izleri ve insan olmanın gerektirdiği davranışlar, Kuveloğlu'nun romanlarında öne çıkıyor ve neredeyse ana izleği oluşturuyor.
Tembel, işten kaçan ve işsizlikte mutluluğu bulan adamdır. Oblomov’sa hiçbir zaman işe giremeyen, işsizlikten de zevk alamayan bir adamdır.
Diyar-ı Dede Korkut romanında, dünün varsıl Türkçesinin unutulan, unutulmaya yüz tutan zengin hazinesi ışıl ışıl parlatılarak okurla buluşturulmuş.