Preloader image
İÇİNDEKİLER

Masalsı Bir İstanbul Güldürüsü

Gulyabani - Hüseyin Rahmi Gürpınar
Hüseyin Rahmi Gürpınar

Masalsı Bir İstanbul Güldürüsü

Hüseyin Rahmi Gürpınar, bilinen kırk bir romanıyla Türk yazınında kendine özgü biçem oluşturma başarısı gösteren Türk öykücüsüdür. Yapıtlarında, söyleyeceği hemen her sözü yarattığı kişilere söyleten yazarın, konuşma ağırlıklı öykülerinin vaz geçilmez özelliği, tüm olayların gülünç yanıyla aktarılmasıdır.

 

Gulyabani, Türk yazınının ilk korku türü örneği olmasına karşın, bu romanda da güldürü ihmal edilmemiştir. Belki de bu yönüyle yıllar sonra sinemaya uyarlanan yapıt, Türk yönetmen Ertem Eğilmez tarafından Süt Kardeşler adıyla filme alınmıştır.

 

İstanbul doğumlu Hüseyin Rahmi Gürpınar, 1864 – 1944 yıllarıa arasında geçen ömründe, yazdığı tüm yapıtlarının konularını da İstanbul yaşamı içerisinden seçmiştir.

 

GULYABANİ'den...

 

“Bir canavarın ağzına düşerek nasılsa baygın kurtulan bir av gibi korkudan her tarafım felçli sanılacak kadar bitkin bir haldeydim. Kendimin dünyada mı, yoklukta mı, nerede olduğumu pek açıkça seçemiyordum. Ölmediğimi sahiden anlamak için biraz davranmaya, kımıldamaya, kendimi yoklamaya ihtiyacım vardı. Dirseklerimin üzerinde sürüklenerek doğrulmaya uğraştım.

 

Düştüğüm acayip hali incelemek için dalgın dalgın, bitkin ve korkak, etrafıma bakınırken küt etti, yüklüğün kapısı bir daha açıldı. Önceki gibi dehşetli bir korku nöbeti daha geçirmeye vücudumda takat, sinirlerimde mukavemet kalmamıştı. Görmemek için iki avucumla yüzümü hemen kapadım.

 

Bu defa o anlaşılmaz; laro gara goron…
diline karşılık gevrek, genç bir erkek sesi işitildi:
Elmasım, hiç korkma. O uğursuz perileri hep savdım. Seni kurtarmaya geldim, diyordu.

 

Beklenilmeyen bu garanti veriş üzerine parmaklarımı aralayarak baktım. Yükün içinde poturlu, mintanlı, köylü kılıklı, gürbüz, yakışıklı, sevimli bir delikanlı duruyor.
Gene tekrarladı; Benden sana bir kötülük gelmeyeceğine inan.

 

Bu sözde öyle bir tatlılık ve yumuşaklık vardı ki, o köşkteki cinlerin kan içiciliklerine şüphesiz inandığım halde gene bu ses zavallı, yorgun, tahammülsüz, uyuşuk beynime hayat suyu gibi iyice diriltici bir tesir gösteriyordu. Ama garantisine hiç mi hiç inanmıyordum.

 

Şimdi cevap vereyim mi, vermeyeyim mi? Ne yapayım? Sözüne karşılık versem daha büyük bir derde mi girmiş olurum? Büsbütün susarsam kızdırmış mı bulunurum? O andaki zihin gücüme göre çözmeme imkân olmayan önemli bir bilmece…”

 

Hüseyin Rahmi Gürpınar (1864-1944), güçlü gözlem gücüyle ortaya koyduğu yapıtlarından Gulyabani’yi yazarken yaşadıklarının bir bölümünü, okuruyla paylaştığı bir mektupta şu sözlerle anlatıyor:

 

Masalı şimdiki romanlar derecesine çıkarmaya, yahut romanı — özünü değiştirmeksizin — masal derecesinde sadeleştirmeye uğraştım. Meydana şu eser geldi. Bu hikâyede gariplikler ve tabiat üstündeki olaylara susamış zihinleri memnun edecek boyda ve ögrünüşte bir gulyabaniyle bir alay da cin ve peri var. Eserin yazıldığı tarihte bu acayip ve korkunç yaratıklarla öylesine uğraştım ki bazı akşamlar ev halkı uykudayken gecenin sessizliği içinde bana yazı odamda gürültüler, patırdılar oluyor gibi gelirdi.”

 

EDE YAYIMCILIK

bilgi@edekitap.com

Bizler hikaye anlatıcılarıyız. Bu bizim genlerimizde var. Görkemli öykü anlatımı ilgi çeker, yaşam tarzlarını tanıtır ve ortak ruh yaratır. Binlerce yıldır birike gelen öykülerimizi, yaygın iletişim alanları için yeniden tasarlarız. Özüne uygun geliştirir, etkileyenleri göz önünde bulundurarak güncelleriz. Biz, EDE’yiz. Değer üretiriz.

Okur Görüşlerine Açık Sayfa

Yorumlayınız