Drina Köprüsü
Farkında olmadan küçük kasabanın felsefesini de orada öğrenmiş oluyorlardı. Hayat anlaşılmaz bir mucizedir, boyuna harcanır, erir, buna rağmen yine dayanır, sürüp gider. Tıpkı Drina'nın üstündeki köprü gibi.
Farkında olmadan küçük kasabanın felsefesini de orada öğrenmiş oluyorlardı. Hayat anlaşılmaz bir mucizedir, boyuna harcanır, erir, buna rağmen yine dayanır, sürüp gider. Tıpkı Drina'nın üstündeki köprü gibi.
Bu, sahibinin elleri idi. Ama bu eller, az once gördüğü onu pataklayan hoyrat eller değil, evvel zaman içinde onu bize kazandıran ve deminki kazanın artık kabahat sayılmadığını anlatan okşayıcı ellerdi.
Kaymakam gözlerini açtığı zaman kendini hükümet konağının arka bahçesinde portatif bir asker karyolasında yatıyor gördü. Ova sis içinde idi. Havada yıldızlar görünmekle beraber karşı tepelerin üstünde bulanık bir sabah aydınlığı titriyordu, Halil Hilmi Efendi sakalının kırağıdan ıslanmış olduğunu hissederek elini battaniyesinin altından çıkarmak istedi. Fakat kolunun
Nüzhet'in yeknesaklıktan bu şikâyeti, fena isteklerin başlangıcı mıydı? Yoksa birkaç günkü dargınlığımızın bir genç kız ruhunda açtığı his boşluğundan yorulması mı?
Zamanında, ben üç yüz bir yaşında iken iki arkadaşım vardı: Biri kör, biri çıplak. Çakmaksız, namlısız, kundaksız tüfekle bitmedik çalı dibinde, doğmadık tavşan avına gittik.
Bu vazifeyi yaparken düşününüz ki, bir milletin, bir heyeti ictimaiyenin yüzde onu, yirmisi okuma-yazma bilir; yüzde seksen, doksanı bilmez; bu ayıptır. Bundan insan olanlar utanmak lazımdır.
Fransız katliamlarının ve soykırımlarının karşısında onlarca yıl direnen Cezayir halkının geçirdiği değişimleri anlatan betik Türkiye Türkçesine 1993 yılında çevrildi.
Biz bir kamptan ayrılırken adamlarımın kullanılmış ağaç kabuklarını ve dallarını her zaman yaktıklarını hatırladım. Bunu kötü niyetle yapmıyorlardı elbette, yakmanın zevki hoşlarına gidiyordu, o kadar. Ben de onlara hiçbir zaman engel olmamıştım. Bu vahşi, bizden çok daha insancıl bir adamdı
Karaçay Türklerinin sürgünü 2 Kasım 1943 günü başladı ve on dört yıl, iki ay, yedi gün sürdü. Şehitleri Tanrı katına ulaşan Karaçay Türkleri zorluklara dayandı, zalimlere direndi, yaşama dört elle tutundu. Ancak kara günün ömrü uzun olmuştu bu kez.