Seven Bir Çingene Öyküsü
Günler, kuvvetli bir rüzgarın sürüklediği beyaz bulut kümecikleri gibi birbiri arkasına geçip gidiyorlardı. Ve biz, bunların sonunda muhakkak bir fırtına kopacağını seziyorduk.
Günler, kuvvetli bir rüzgarın sürüklediği beyaz bulut kümecikleri gibi birbiri arkasına geçip gidiyorlardı. Ve biz, bunların sonunda muhakkak bir fırtına kopacağını seziyorduk.
Kardaşım daha ziyade ihtiyarlar ve pek çok ağlar. Kadınım, artık ocağın başında geceleri yalnız kalmıştır. Benim koltuğum boştur. Oraya benden sonra Mehmet oturacaktır. Her gün çocuklar onun etrafına toplanacak, onun parmağını ısıracaklardır.
Askerin çekilmesi bitince nereden çıktıkları belli olmayan manliherli Bulgarlar, Türk mahallelerinde gezinmeye başladılar. Şehrin Rum ve Bulgar olmayan kısmı derin bir sükût içinde uyuyordu. Bütün perdeler inmişti.
bir kayadan köpük köpük dökülen bu havuzlara her rastlayışımızda önümdeki kız başını çevirmeden: “Buna Deli Büvet derler!” Yahut: “Buna Kunduzlu Büvet derler!” diye izahat veriyordu. Boğazın biraz genişlediği bir yere yaklaştığımız zaman, kulaklarımı müthiş bir gürültü doldurmaya başladı. Hacer: “Sutüven’e geldik!” dedi.
Ak Deve romanı, Azerbaycanlı Türk yazar Elçin Efendiyev’in, Türkiye Türkçesiyle, 1999 yılında yayımlanan dördüncü betiği.
Sudan çıkmış balıklar gibiydik. Yeniden dil öğrenmemiz ve meramımızı mutlaka yeni dille anlatmamız gerekiyordu… Ama tüm bunlardan daha acı olanı yıllarca kardeş dediklerimizin bizi kardeşleri olarak görmediklerini öğrenmemizdi…
Hava iyice kararmaya başlamıştı. Bahçedeki ceviz ağaçlarının dalları yağan karla iyice eğilmişti; erik ağaçlarına gerili ipe asılan çamaşırlar kardan nasibini almış, beyazı da renklisi de tek renge bürünmüştü.
Kişiliğin örselenmesi yahut sarsılarak oluşması sürecini, özgür bir ruhla gözlemleyen ve yorumlayan öyküleri, öldüğü yıl yayımlanan, Göç Zamanı adlı betikte yer aldı.
Memduh Şevket Esendal, günlük yaşamın her anından bulup çıkardığı konuları, kendine özgü, akıcı ve yalın bir Türkçe ile okuyucuya aktardı.
Öyküleri ve romanlarıyla bilinen Bahaeddin Özkişi, yapıtlarında, öne çıkarmak istediği gerçekliği kurguladı. Toplumu ve onu oluşturan bireyleri etkileyen, kendiliğindenmiş gibi görünen kasıtlı dokunuşları öne çıkardı.