Çocuğun içi içine sığmamış. Ne yapsa da girse o torbanın içine. Oturmuş sıralamış, öğrendiği tüm duaları. Torbaya sığan cüce kadar küçük olmayı dilemiş. O kadar istemiş o kadar istemiş ki… Birden olanlar oluvermiş. Koca çocuk olmuş cüce, girmiş torbanın içine.
"Keloğlan'ın zekası, mehareti, başarıları, aşağı bir toplum katından geldiğini, çirkinliğini, hatta kelliğini bile unutturur. Masalları dinleyenlere sevimli ve cana yakın göründüğü kadar, padişahın kızına bile sonunda kendini sevdirecektir."
Zamanında, ben üç yüz bir yaşında iken iki arkadaşım vardı: Biri kör, biri çıplak. Çakmaksız, namlısız, kundaksız tüfekle bitmedik çalı dibinde, doğmadık tavşan avına gittik.
O devirlerde yıldızlar, insanlara yönünü gösterir; kuşlar, çiçekler baharın gelişini muştularmış. Çiğdem, bu haberci çiçeklerin ilkiymiş. Güneşle buluşacağı vakte kadar, yerin bir karış altında, küçücük bohçasının içinde sabırla yaşar; soğuk topraklara bahar geldiğinde coşkuyla yeryüzüne çıkarmış.