Preloader image
İÇİNDEKİLER
Title Image

Işıl Işıl Şavkıyan Gezegen

Yağmur Dikli
YAĞMUR DİKLİ

Işıl Işıl Şavkıyan Gezegen

Bir varmış, bir varmış, bir varmış… Olmayan tek şey yoklukmuş. Gökyüzü kararınca görünen bir gezegen varmış. Güneşten parlak ışığı, aydan güzel çehresi varmış bu gezegenin. Krallıkla yönetilirmiş ve çok baymış halkı. Baylıktan anladıkları maddiyat olmamış hiçbir zaman. Onlar için baylık, gezegenleri kadar güzel olmasıymış yüreklerinin de.

 

Bir gün içlerinden bir bilge çıkıvermiş ortaya. Bilgenin yaşı gençmiş. Deneyimleri değil, zekâsı onu bir bilge yaparmış. Bilgenin yaşadığı bu gezegen, diğer gezegenler içinde öyle parlarmış ki… Herkes merak eder dururmuş bu ışığın kaynağını.

 

Bilge, bu ışığı sağlayanın “bilgi ışığı” diye bir güç olduğunu keşfetmiş. Gezegendeki araştırma üsleri, betikevleri (kütüphaneler), kültürevleri, tiyatro salonları, müzeler arttıkça gezegenin ışıltısı da artıyormuş. Işıklarının azalması en büyük korkularıymış. Bu korkuyla başa çıkma çabaları onları bilime itermiş. Bildikçe güzelleşen, güzelleştikçe bilen bu halk bir gün bilgenin erken gelen ölümü üzerine sarsılmış. Bilgenin belleği de onun ölümüyle silinmiş gezegenden. Geride bıraktığı tek varlığı betikleri olmuş.

 

Bilgenin ölümü gezegenin ışığını azaltsa da onun düşün gücünü taşıyan öğrencileri de varmış. Fakat bu yetmiyormuş! Gezegenin ışığı hızla azalıyor; ışık azaldıkça halkın bilme ve öğrenme isteği de kırılıyormuş.

 

Diğer gezegenlerden gelen elçiler bir bilgi getirmiş. Gezegenin bir yüzünün tamamen söndüğüne dair üzücü bir bilgi…

 

Halk, derin bir bunalıma girmiş. Bilgenin öğrencileri okumayı bırakmış. Betikevleri hızla kapatılıyor yerine yapay ışık üretimevleri kuruluyormuş. “Bilgi Işığı” gücüne artık inanmayan halk, yapay ışık üretiminin gezegenin bekasını sağlayacağını düşünüyormuş. Aralarından bazıları halkı, “gaflete kapılıyorsunuz” diyerek uyarsa da halk, “ışıkla yaşamaya çok alıştık” diyerek ampul ve floresan denilen yapay ışıldakların üretimini sürdürmüş.

 

Ürettikleri yapay ışıkları, bilgi ışığı gücünün henüz farkına varmayan gezegenlere satan halk, gel zaman git zaman yüreklerinin güzelliğinden çok cüzdanlarının ağırlığını düşünür olmuş. Kral bu durumdan memnunmuş. Gezegeninin eski parıltısının hazinedeki parlak altınlarla sağlanabileceğine inandırmış kendini. Öyle de olmuş.

 

Gezegen artık görünüm olarak ışıl ışıl oyuncakları olan bir eğlence yerine benzemiş. Ama tek bir fark varmış ki, o da içler acısı… Eğlencede çok eğlenen çocuklar gibi değilmiş halk. Duyumsanan tek şey baş ağrısı ve yorgunluk oluvermiş.

 

Diğer gezegenler hâlâ hayranmış ışıltıya. Ancak, onlar kendi yalın, ışıksız ortamlarında daha dingin kalabiliyorlar ve mutlu bir yaşantı sürebiliyorlarmış.

 

Gezegende durum artık hep aynı yöndeymiş. Tâ ki Kral amansız bir hastalığa yakalanana kadar. Kralın hastalığı başka kimsede yokmuş. Adı, ışık hastalığıymış. Kral, ışığa baktıkça görme yetisini; üretimevlerinin sesini duydukça işitme duyusunu yitiriyormuş. Kendi verdiği fermanlarla yok olmaya dayanamayan Kral, yeni bir ferman duyurmuş, mutsuz ve yorgun halka:

 

“Tez bütün ışıklar söne,
Üretimevlerine zincir vurula
Her kim ki bir ışıldak yaka
Bir mum gibi eritile…”

 

Sonra ne mi olmuş? Gezegen ışıksız kalmış. Aralarından kimse bir ışık yakmaya yeltenememiş. Oysa bilmezlermiş… Yakılan bir mumun, okunan bir kitabın önemi büyükmüş. Gözleri yanan Kral’ın tek çaresi bilgi ışığı imiş. Bunun farkına varana kadar kral eceliyle ölmüş. Ne yapmışlar dersiniz? “Zaten Kral öldü” diyerek üretimevinde yapay ışıldakları üretmeyi sürdürmüşler mi? Yoksa eski ışıltılarını betikevleriyle mi sağlamışlar?

 

Ne öyle, ne de böyle… Elleri kolları bağlanmış, yol gösterenleri olmamış halkın. Yeni bilgeler çıkmamış. Halk ne okumuş ne yazmış. Parıltısı imrendiren bu gezegen işte böyle sonunu getirmiş. Elçiler bilgi yaymış:
“Aydın insanlar yok oldukça gezegenler sönermiş.”

***

Masallar, çocuklara okunur fakat büyüklere yazılır. Sizler de ileride birer yetişkin olacak çocuklarınıza güzel “masallar” okumayı boşlamayın… Ben bunu yapmaya küçük adımlarla başladım. Yazdığım masalları önce bilirkişilere onaylatıyor, daha sonra da yaş seviyesi masala uygun olan çocukların annelerine bu masallarımı ulaştırıyorum. Onlardan, çocuklara bu masalları “anne sesiyle” okumalarını isteyerek, çocukların hayal dünyasında bir yolculuğa çıkıyorum. İşte gördüğünüz resimler de çocuklarımın hayal dünyasında benim masalımla şekillenmiş birkaç manzara. Onlara ve güzel annelerine teşekkür ederim.

Yağmur Dikli

yagmur.dikli@edekitap.com
Okur Görüşlerine Açık Sayfa

Yorumlayınız