Yılanların Öcü
Aydın bakışıyla Türk Sinemasına özgün yapıtlar armağan eden Metin Erksan, sıradan öykülere getirdiği sıradışı yorumlarla belki de dönemi geçtiğinde yitip gidecek pek çok öyküyü yaşamın içerisinde tutmaya da destek oldu.
Aydın bakışıyla Türk Sinemasına özgün yapıtlar armağan eden Metin Erksan, sıradan öykülere getirdiği sıradışı yorumlarla belki de dönemi geçtiğinde yitip gidecek pek çok öyküyü yaşamın içerisinde tutmaya da destek oldu.
Bir Çay İçiminde Türkmenistan, Türkiye’den gidip de bir Türkistan şehrinde belirli süre bulunan aydınlarımızdan okuduğum önemli kitaplardan biri.
Büyük şairimiz Nedim’in şu soylu övünmesi hepimizin kulağına altın küpe olmalı: “Ma’lumdur benim sühanım mahlas istemez.”
Birinci Dünya Savaşında Rusya için savaşan kuzey Türk’ü bir subayın, Demir Ali’nin izleğinde, Türk yurtlarının ve Türklerin içinde bulundukları durum anlatılıyor.
Anlaşılıyor ki, ya kitabın yazıldığı yıllarda Türkçeyle kavga henüz başlamamış, ya da yazar bu kavgaya itibar etmeden bildiği, duyduğu, konuştuğu Türkçeyi tercih etmiş.
Lale İslam’ın remzi olmuşsa yani, Türkler de İslam’ı temsil eden bir kimliğe bürünmüştür. Türk denince İslâm, İslâm denince Türk’ün akla gelmesi işte bundandır.
Adil Yakubov'un başyapıtı olarak bilinen "Uluğbey'in Hazinesi", yazarın anlatım dilinin başarısının yanısıra, geri kalmışlığın, bilgisizliğin karşısında, Melik Şah ve Ömer Hayyam'dan yüz yıllar sonra bilime, özellikle gökbilimine sarılan bir anlayışı anlatıyor.
Kolağası Ramazan Ağa, sanki yarım asır evvel, kuytu bir tepede bulunduktan sonra, beyaz kağıt yaprağı arasına bırakılmış ve yalnız elyafı muhafaza edilen ince ve kuru bir nebattı.
Friedrich Sarre, yakın dostu Avrupa Göz Kliniği Direktörü Dr. A. Osborne ile Alaşehir’den başlayarak Buldan, Denizli, Dinar, Konya, Eğirdir’i kapsayan bazen at sırtında, bazen yaya olarak gerçekleştirdiği uzun ve meşakkatli gezi ve incelemelerinde, İ.Ö. dönem ile Selçuklu İmparatorluğu’nun Xlll. yüzyıldaki altın çağında
Türkmenistan, masal dağının ardındaki bir ülkedir ama şimdiden sonra masal değildir.
Koca Ali yine cevap vermedi. Acı acı gülümsedi. Kızardı. Sonra birden sarardı. Hızla döndü. Bilediği satırların en büyüğünü kaptı. Sıvalı kolunu yüksek kıyma kütüğünün üstüne koydu. Kaldırdığı ağır satırı öyle bir indirdi ki…
Osmanlı Sarayının kimileyin sahiplendiği, kimileyin başınızın çaresine bakın diyerek görmezden geldiği bir avuç Türk’ün kurduğu “Garp Ocakları”, Akdeniz’i, nasıl “Türk Gölü” adıyla anılır kıldının öyküsü, Turgut Reis.