Mustafa Kemal Atatürk gibi Selanik’te doğan, Ömer Seyfettin’in Beyaz Lale öyküsünün geçtiği Serez’de çocukluğunu yaşayan Aka Gündüz, 1884-1958 yılları arasındaki ömrüne, değişik türlerde kırka yakın yapıt sığdırdı.
Yazarlığının yanı sıra, “Bayrakları bayrak yapan üzerindeki kandır. Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.” dizeleriyle hemen anımsanan Mithat Cemal Kuntay, yazdığı koşuklarla da Türk yazınında iz bıraktı.
Tanabay ile onun atı Gülsarı izleğinde, Kırgız Türkleri özelinde, aslında Sovyetler döneminde yaşayan tüm Türk topluluklarının karşı karşıya bırakıldığı zorlu yaşamın nedenleri vurgulanıyor.
Öyküleri ve romanlarıyla bilinen Bahaeddin Özkişi, yapıtlarında, öne çıkarmak istediği gerçekliği kurguladı. Toplumu ve onu oluşturan bireyleri etkileyen, kendiliğindenmiş gibi görünen kasıtlı dokunuşları öne çıkardı.
Yaşamı değerli kılan törenin izleri ve insan olmanın gerektirdiği davranışlar, Kuveloğlu'nun romanlarında öne çıkıyor ve neredeyse ana izleği oluşturuyor.
Dursun Kuveloğlu, yakın geçmiş içerikli öykülerini okuyucuyla buluşturan, düşünsel derinliğiyle ufuk açıcı yapıtlar ortaya koyan bir yazar. Taşıdığı kimlikle, bulunduğu yerin derin ve sağlam uygarlık temellerini, yapıtlarına, bir kilit taşı göreviyle yerleştiriyor.
Tirkiş Cumageldi, Sovyet döneminde doğan ve Türkmen Türkleri hakkında yapıtlar veren, çok yönlü bir sanatçıdır. Türkiye’de daha çok Kara Yıldırım romanıyla bilinen yazar, aynı zamanda oyun yazarı ve gazetecidir. Türkmenistan Türk yazınının temel taşlarındandır.