Sarıkamış Şehitlerini Anma Yürüyüşü
Sarıkamış sevdası vardı arkadaşlarımızın, bize de o sevdalı yüreklere kar ferahlığı sunmak düşmüştü. Sarıkamış Şehitlerini Anma Yürüyüşüne katılmak amacıyla 6 Ocak 2019’da Kars’a gidilecekti; şühedaya borcumuzun milyarda birini ödemeye niyet etmiştik.
Dört Ocak günü, saat 18.00’da hareket etti trenimiz. Daha Kırıkkale sınırlarında tren gecikme yapmaya başladı. Gecikme, bizi Kars’ta karşılayacak olan minibüs sürücüsünün uyarısını aklıma getirdi ve topluluğumuzdakilere aktardım: “Trenin tarifesinde 24 saat yazsa da son günlerde Kars’a varışı 30 saati buluyormuş.”
Herkes çok heyecanlı ve herkes çok hareketliydi. Vagonumuzda bir Çinli, bir de Kazakistanlı yolcu vardı. Kazakistanlı genç kız da bizim gibi Sarıkamış Şehitlerini Anma Yürüyüşüne katılmaya gidiyordu.
Yolda sık sık gecikmeler yaşanıyordu. Herkesin duası, “Allah tren kazası vermesin, gecikmeden zarar gelmez.” yönündeydi. Erzincan Garında kısa bir asker uğurlama töreni izledikten sonra, Erzurum’a doğru hareketlendi trenimiz.
Önceden konuştuğumuz gibi sürücü, minibüsüyle bizi gardan alarak Kafkas Üniversitesi Konukevine götürdü. Sabah kahvaltı 07.00’daymış. Kahvaltıdan sonra sekizde minibüse binecek şekilde anlaştık ve odalarımıza çekildik.
6 Ocak 2019, Pazar sabahı, konukevinde konaklamamıza vesile olan Kafkas Üniversitesi, Sağlık Kültür ve Spor Daire Başkanı Ayhan Mert’le kahvaltı salonunda buluştuk. O da bizimle beraber Sarıkamış’a gelecekti. Minibüse binerek şehri terk ettiğimizde, alabildiğine karla kaplı, neredeyse hiç ağaç olmayan çevrede yolları geçerken, uçakla bulutların üstüne yükselmiş gibi veya açık denizdeymişiz gibi içimi bir sonsuzluk duygusu sardı. Eminim aynı duygu herkesi sarıp sarmalamıştır.
Bayraklı Tepe
Sarıkamış girişinde Şehitler Anıtında durarak on dakika kadar anıtı ziyaret ettik, fotoğraflar çektik, çekildik.
Sarıkamış’ın içinden geçerken küçük bir trafik sıkışıklığını da atlatarak, Kızılçubuk mevkiindeki Bayraklı Tepe’ye doğru yol almaya başladık.
Kızılçubuk ve Bayraklı Tepe, Sarıkamış hareketinin simge yerlerinden. Oraya kadar donmadan gelebilen vatan evladını, orada Rus askerleri karşılamış ve birçoğu için şehadete varan son gerçekleşmişti. Bayraklı Tepe, “Bir kurşun atmadan donarak öldüler” diyenleri yalanlayan, mutena bir yer.
Minibüsle tepeye doğru tırmanırken yol kenarında alınan mükemmel önlemler dikkatlerden kaçmıyordu. Yolda kalmalara karşı kurtarıcılar, sağlık önlemleri, güvenlik tedbirleri v.s. Fakat hepsinden önemli ve güzeli ise beyaz gizleme elbiseleri ile yolun sağında ve solunda nöbet tutan Mehmetçiklerdi. Hemen herkes iç geçirerek, “Ne olurdu o zamanlarda bu kıyafetler ve donanımlar olsaydı da onca civan donmasaydı” gibisinden şeyler söyledi.
Yürüyüşe katılacaklar Bayraklı Tepe’de toplanıyordu. Tören alanının girişinde güvenlikle ilgili tarayıcı cihazlar yerleştirilmişti ve cihazdan geçenler bir de jandarmalar tarafından aranıyordu. İlave güvenlik önlemi olarak tepemizde bir helikopter uçuyordu. Bir ara helikopter iyice alçaldı ve ortalığı kar fırtınası kapladı. Tören alanında biz gitmeden önce Kur’an okunmuştu. Biz vardığımızda hoparlörlerden marş sesleri yankılanıyordu. Tören alanının iki yanında karlar üzerine iki adet devasa bayrak yayılmıştı. Alandaki hemen herkesin elinde ya bayrak ya da çeşitli deyişlerin yazıldığı levhalar vardı.
Hava sıcaklığı sıfır derece
Hava sıcaklığı sıfır derece civarındaydı fakat hiç kimseden üşüme şikâyeti duyulmuyordu. Yürüyüşe basının yazdığına göre yirmi bin kişi katılmıştı. Beş kilometrelik yol boyunca insanlar sel gibi akıyordu. Arada düşenler, yolun dışına çıkıp kayarak mesafe kat edenler oluyordu.
Coşku ve hüzün bir aradaydı. Yürüyüş boyunca gençler milli birlik ve bütünlüğümüzü anlatan sözler haykırıyor, marşlarla yürüyüşe renk katıyorlardı. Etraftaki beyaz gizleme elbiseli her askerle mutlaka beş on kişi hatıra fotoğrafı çekiliyor, askerler alkışlanıyor onlara teşekkür duyguları sözlü veya lisan-ı hal ile ifade ediliyordu.
Nihayet beş kilometrelik yürüyüş bitmiş Sarıkamış’a varmıştık. Varış noktasında Belediye tarafından birden çok yerde çay ikramı yapılıyordu. Çevrede tek katlı evler vardı. Evlerin birçoğundan hanımlar yürüyüşten dönenleri ısınmaları ve çay içmeleri için evlerine davet ediyorlardı. Fakat onlardan daha hoş olanı ise iki tane orta yaşı geçmiş hanımın yol kenarına kurdukları sobanın etrafına üşüyenleri çağırıp ısıtmaya çalışmalarıydı. Adeta o küçücük sobayla kâinatı ısıtmaya çalışıyorlardı. Çay içmiş olmama karşın onlardan da bir bardak çay aldım ve içtim. Konuşmalarından Kürt kökenli olduklarını anladığım bu iki Türk hanım, aynı zamanda eşi benzeri olmayan birlik mesajı veriyor ve bu vatanın, bu toprakların neden halen bizim yurdumuz olduğunu güçlü bir şekilde anlatıyorlardı.
Kar yağışı hızlanmıştı
Yürüyüşten sonra özel ayrılmış tören alanında, konuşmalar yapıldı. Tören alanının yakınında, tüm katılımcılara yemek ikram edildi. İnsanların ellerinde taşıdıkları yemek kaplarından çeşidin bir hayli zengin olduğu anlaşılıyordu. Fakat tören alanından çıkış hiç kolay olmadı. Aracımıza ulaşmak için yaklaşık bir buçuk saat çaba sarf ettik. Aynı şekilde Sarıkamış çıkışında da trafik bir hayli sıkışıktı. Her şeye rağmen saat 14.00 sularında Sarıkamış’tan çıkarak oteller bölgesine gelebildik. Kar yağışı hızlanmıştı, bir de aynı anda bakanların teşrifleri nedeni ile oteller bölgesine giden yolun kapanmış olması, bize yaklaşık bir kilometre yolu yürüyerek gidip gelmek anlamına geliyordu. Yürüyerek de olsa oteller bölgesine ve orada yapılmış olan kardan heykellere kadar gidildi. Heykellerle bolca fotoğraf çekildikten sonra aracımıza döndük.
Kars’a döndüğümüzde hava henüz kararmamıştı. Arkadaşlar konukevine gidersek yemekten önce çıkamayız diyerek Kars Kalesi ve çevresini gezmeyi önerdiler. Kale yakınında bir kafede çorba ve çay içerek, azcık dinlendikten sonra Harakani Türbesi ve camisine gitmek üzere ayrıldık. Ne yazık ki yine bakanlar bizden önce davranmışlar, dolayısı ile türbeyi geçerek doğrudan kaleye yöneldik. Kaleden akşam karanlığında Kars manzarası çok güzel görünüyordu. Dönüşte Harakani Türbesi müsait olmuştu, biz de hızlıca ziyaret ettik ve yeniden kafeye döndük.
Saat 18.45’de, aracımıza binerek, akşam yemeğini, yani kaz eti yiyerek halk ozanlarını dinleyeceğimiz lokantaya gittik. Oldukça zengin çeşidi olan lokantada tıka basa karnımızı doyurduktan sonra, önce akordiyon eşliğinde Azerbaycan türküleri dinledik. Halk ozanları biraz gecikmeli geldiler ve saat 22.30’a kadar çalıp söyleyip, herkesi tek tek iğneleyip, haşlayarak, taşladılar. Konuk Evine dönerken herkes çok mutluydu.
Konukevinden 7 Ocak pazartesi günü, sabah saat 09.00’da ayrıldığımızda, yanımızda iki de misafirimiz vardı. Trende bizimle tanışan Kazakistanlı Aziza ile onun Türkiyeli arkadaşı bizimle Ani Harabelerine ve Çıldır Gölü’ne geleceklerdi. Tam saatinde araca bindiler ve 45 kilometre uzaklıktaki Ani Harabelerine yöneldik.
Ani Harabeleri
Ani Harabelerinin, Türkiye-Ermenistan sınırında, neredeyse tarihin bilinen tüm dönemlerine ait kalıntıların bulunduğu, 1535 Osmanlı-İran savaşına kadar, bir şehir merkezi olduğu düşünülmektedir. Ani yükseltisinde yaklaşık 40 kadar cami, kilise ve katedral kalıntısı olduğu biliniyor. Hemen bütün yapıların kırmızı taşla ve ince bir işçilikle yapıldığı görülmekte. Ani kenti etrafındaki surlar ve kent içindeki yapıların hepsi aynı özenle yapılmış ve birbirine çok benziyor. Ayrıca yerin yapısı, Ani şehrinin düşmandan korunması düşüncesiyle kurulduğu kanaatini oluşturuyor. Ani kenti kadar çevresindeki tepelerin eteklerinde, kayalara oyulmuş ve barınak amaçlı olduğu düşünülen mağara tipi evler de dikkat çekiciydi.
Ani harabelerinin son bin yılının Türk devletleri hâkimiyetinde geçtiği düşünülürse, atalarımızın tarihe ve tarihi eserlere ne kadar saygılı olduğu, kıymetli eserleri korumada ne kadar titiz davrandığı görülür. Tarih boyunca Ani kentindeki eserler sadece depremlerden zarar görmüştür. İpek yolu üzerinde bulunan harabeler arasında, konut amaçlı kullanılmış olan yapıların yıkıntıları bile bir hayli ilgi çekici ve muhteşem.
Kanlı Tabya
Sürücünün tavsiyesine uyarak, 8 Ocak Salı sabahı, Kafkas Cephesi Müzesini gezmeye gittik. Rusların, 1828’de, bir gece baskınında, 600 kişilik bir tabur askeri şehit etmesi ve yakın çatışmalar nedeniyle duvarlarının kanla kaplanması üzerine “Kanlı Tabya” adı verilen yapı, Kafkas Cephesi Harp Tarihi Müzesi olarak ziyaretçilere açılmış.
İşini çok iyi bilen uzmanlarınca tasarlanmış bu görkemli müzeyi gezmeseymişiz, Kars gezimiz yarım olacakmış. Müze içinde, Sarıkamış Şehitlerine atfen yapılmış sonsuzluk yolu herkesin hayran kalacağı güzellik ve sanatsal özellikteydi. Topluluk, burada, Sarıkamış’ta verilen ay yıldızlı bere, eldiven ve atkıları kuşanarak birlikte fotoğraf çekildi.
Havanın soğuk ve kar yağışlı olmasına karşın, bizim dışımızda, sabahın erken saatlerinde, birkaç topluluk daha gelmişti.
Müzenin içinde cepheden yazılan mektuplar, 1877 Türk-Rus savaşı kahramanlarından Mihrali Bey’i anlatan tanıtım gösterimi, Ruslara esir düşen askerlerimizin gölge oyunuyla canlandırılması; savaşlar esnasında kullanılan, silahlar, revirler, mutfaklar son derece aslına uygun olarak yapılmıştı
Son olarak, 1921 Kars Antlaşması için Kars’a gelen Rus generallerinin, Kazım Karabekir Paşa’ya hediye ettiği Beyaz Vagonun da müze bahçesinde sergilenmesi müzeye bambaşka bir anlam katmıştı.
Yükselen Yağmur
13 Aralık 2020 at 21.02Çok güzel ayrıntılı ve özenle yazılmış bir gezi yazısı okudum. Eline sağlık, tebrik ederim.